bonus veren siteler bonus veren siteler bonus veren siteler istanbul evden eve nakliyat cappadocia green tour istanbul sex shop
3. Meşrutiyet ve Sonrası
Yazarlar // 15 Ekim 2016 Cumartesi 08:51

İsmail BAŞARAN

Rahmetli Mahmut Goloğlu hukukçu bir milletvekiliydi. 1960 öncesi Demokrat Parti’nin Trabzon Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bulunuyor ve partisinin de gurup başkan vekilliğini sürdürüyordu. Bir dönemler Trabzon’da mesleğimizi icra ettiğimiz dönemlerde aynı gazetenin yan yana sütunlarında komşuluk yaptığım ve kendisini tanımış olmaktan gurur ve onur duyduğum rahmetli Goloğlu’nun yazdığı bir dolu kitaptan birisi de “3.Meşrutiyet” adını taşımaktadır. Mahmut Goloğlu bu kitabında 1923 ve 1946 yılları arasını yani tek parti dönemini anlatmaktadır.

 

Tek parti döneminin bu bölümünü değilse bile 1960’a kadar olan bölümünün bir kısmını, çocukluğumda olsa da, yaşayanlardan birisiyim.

 

Benden bir önceki kuşak insanlarının bire bir yaşadıkları benim de kenarından köşesinden yaşayıp hissettiğim bir durum vardı. Tek partili iktidarların bürokratlar ve iş adamları üzerinde hissettirdiği baskısı. Yazılı olmayan ve kanuna kitaba sığmayan baskıydı bu.

 

O dönemlerde insanlar özellikle de çevrelerinde sevilip sayılan iş adamları iktidar partisinin karşısında politika yapmaya çekinirlerdi. Siyasi partilere girmemek için her türlü bahaneyi uydururlar işlerine güçlerine bakarlar politikayı akıllarının ucuna bile getirmezlerdi.

 

Neden?

 

Korku falan değildi bu.  Ancak çekinirlerdi işte. Ya iktidar maliyecileri gönderir hesaplarımı incelettirirse. (Hoş inceleseler de belki bir eksiklik bulamayacaklar ancak, defterlerin incelenmek için alınması bile hoş kaçmazdı o dönemlerde) Ya belediye zabıtaları gelir işyerinde olur olmaz ileri geri konuşur ve eksik ararlarsa. Ve bunun gibi basit nedenlerden çekinirlerdi işte iktidarın karşısında bir siyasi partide yer almaya ve politika yapmaya.

 

İyilikleri yanında bu ve benzeri iyilik olmayan durumları da vardı tek parti iktidarlarının.

 

3. Meşrutiyet diye adlandırılan dönemin ardından yıllar geçti. Türkiye çok partili hükümetlerle koalisyonlarla tanıştı, uyguladı. Azınlık hükümetleri kurdu. Köprülerin altından çok sular aktı sonunda yine tek parti iktidarına sıra geldi.

 

Son günlerde kulaklarıma gelen fısıltılar bana işte o günleri hatırlattı.

 

Neler fısıldanıyor piyasalarda ve genç kuşaklar neden siyasi iktidarın karşısında bir siyasi partide yer almakta çekince görüyorlar?

 

Kolay değil. Devir ekonomi devri. Özellikle yarınlarını kurabilmek için işe ihtiyaçları olan genç kuşak politikacılar ve politika sevdalılarında “Bana ihale ve iş vermezler mi? Defterlerimi alıp incelerler mi?” korkusu ve çekincesi mi hakim?

 

Kolay değil Türkiye yine tek parti hükümetiyle yönetiliyor.

İktidar mı yoksa daha üstü mü bilemem de Türkiye’de artık dördüncü meşrutiyet dönemi uygulanıyor sanırım.

 

SEÇİMLER BAŞLIYOR

Anayasa Komisyonu Başkanı ve AK Parti Milletvekili Mustafa Şentop, Meclis'te 330 oyun bulunması halinde referandumun 2017 ilkbaharına yetişebileceğini söyledi.

İyi bir haber mi değil mi bilemiyorum.

Bu referandum iktidarın istediği gibi çıkarsa ne olacak?

Türkiye başkanlık sistemine dönmüş mü olacak?

Referandumdan sonra Başkanlık sistemine geçilirse seçimlerin ne önemi olacak ki?

Madem Başkan, seçimi kazanan Siyasi Parti’den bakanları atayacaksa, Tutun ki AK Parti seçimleri kazanamadı ve bir koalisyon oluştu.

O zaman “Başkan’ın” atayacağı bakanları partiler isteyecek mi bakalım.

Bu sistem belki uygulamaya konulacak ancak çok tartışılacak.

Ne gereği var seçimlerin.

“Başkan” nasıl olsa tüm Türkiye’yi tanıyor o zaman atasın başbakanı da bakanları da olsun bitsin.

Türkiye de seçim masrafından kurtulmuş olur.

 

GÜNÜN FIKRASI

Bir kadınla bir adam ayrı ayrı arabalarında giderlerken çarpışırlar. İkisinin de arabası mahvolur ama şans eseri ikisi de hiç yara almadan kurtulur. Arabalarından sürünerek çıkarlar ve kadın adama bakıp:

-"Çok ilginç! Sen erkeksin ben de kadın. Arabalarımız mahvoldu ama ikimize de hiçbir şey olmadı. Bu belki de tanışıp, dost olup, hayatımızın sonuna kadar huzur içinde birlikte yaşamamız için bir işarettir?" der.

Müthiş heyecanlanan adam:

-"Evet, galiba haklısın" diye cevap verir.

Şaşkınlıkla

- "Bak, arabam hurdaya döndü ama bir şişe şarap sapasağlam. Bu kesin bir işaret. Bu şarabı içip şansımızı kutlamalıyız" diye devam eden kadın, şarap şişesini adama uzatır.

Adam şişeyi alır, açar ve yarısını içip kadına verir. Kadın hemen şişenin mantarını kapatıp adama geri uzatır.

Bunun üstüne adam sorar:

-"Sen içmeyecek misin?"

Kadın cevap verir:

-"Hayır, ben polisi bekleyeceğim!"

 

GÜNÜN SÖZÜ

Yanlışlıklar denizine gömüldüğü halde, umutla bekleyebilen insan ne talihlidir. Goethe