Küfürbaz Toplum Olduk (2)
Yazarlar // 26 Kasım 2025 Çarşamba 12:09

Ragıp GÖKER

Bir zamanlar küfür, stadyumun yüksek duvarları arasında kalır, dışarı taşınca “tribün terbiyesizliği” diye geçiştirilirdi. Artık öyle mi? Küfür, duvarları aştı; sokakları, ekranları, Meclis kürsüsünü, sabah programlarını, gece yarısı Twitter tartışmalarını, hatta yatak odası sohbetlerini işgal etti. Dilimiz yozlaştı, ruhumuz da onunla birlikte.

Geçen hafta bir televizyon programında iki yorumcu birbirine “ulan” diye hitap etti, sunucu gülümsedi, reklam arası verildi. Reyting aldı. Bir başka kanalda evlilik programında gelin adayı, kayınvalidesine dönüp “S. git” dedi, stüdyodaki seyirci alkışladı. Alkışladı, evet. Birkaç yıl öncesine kadar aynı stüdyoda küfür eden kişi kapı dışarı edilirdi; şimdi reyting rekoru kırıyor.

Siyasete bakın. Kürsüde “şerefsiz, haysiyetsiz, alçak” kelimeleri uçuşuyor; dışarıda aynı kelimelerin daha ağırları, daha bayağıları, milyonlarca kez retweet ediliyor.

Oysa Rahmetli Bülent Ecevit, rakibi başka bir siyasetçiyi anarken mutlaka ‘’Sayın’’ ifadesini kullanırdı ki; Ecevit’in bu tavrı bir dönem siyaset dilimize yerleşmişti.

Ecevitİin 70’li yıllardaki Başbakanlığı döneminde, bizim kuşağın gençleri sokaklarda birbirini boğazlıyordu. Türkiye yangın yeri gibiydi. Gergindik yani.

Rahmetli Süleyman Demirel, böyle bir ortamda Başbakan olmuş rakibini eleştirirken bile nezaketi elden bırakmazdı. ‘’Sayın Başbakan’’ demezdi belki ama buna karşın kendi şivesiyle ‘’Hükümatın Başı’’ demekle yetinir. Öfkesini de kızgınlığını da böylesi bir hoşlukla geçiştirirdi.

Siyaseten yasaklı olduğu 80’li yıllarda Demirel’in bir Karadeniz gezisini izlemiştim. Kürsüde o kadar ateşli konuşmalar yapan Demirel ikili ilişkilerinde ise olabildiğince kibardı. Ekibinde bulunan ve devlet protokolünde de yer almış koca koca adamların ‘’Beyefendi’’ şekkindeki hitabına yakışır bir tavrı vardı ve vefatına kadar o tavrını korumayı başarmıştı.

Siyasetin dili bozuldu diyeceğiz ama siyaset, toplumun aynasıdır; ayna kirliyse suç aynanın mıdır?

Gençler arasında “Lan” diye başlamayan cümle yok. Kız-erkek fark etmiyor. İki liseli kız metroda oturmuş, erkek arkadaşlarından bahsediyor; her cümlede bir küfür, her kahkahada bir argo. Çiftlik caddesinde yürürken karşı kaldırımda yaşları 13-14 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim kız çocuklarının bir yetişkin erkeğin bile söylemekten utanacağı küfürlerini işittiğimde kulaklarım kızardı, utandım. Ama asıl utanan ben oluyorum artık; “Biraz dikkat eder misiniz?” deseniz, alacağınız cevap hazır: “Aaa amca çok mu hassassın?”.

Eskiden mahallede bir büyüğünüz küfür etse, anneniz-babanız akşam sizi karşısına alır, “O adamdan uzak dur, dili bozuk” derdi. Şimdi dil bozuk olan “fenomen”; 15 saniyede 7 küfür ediyor, 3 milyon beğeni alıyor. Çocuklar ona özeniyor. Anne “Oğlum öyle konuşma” dediğinde cevap net: “Anne o adamın arabası var, evi var, niye konuşmayayım?”

Televizyon dizilerinde küfür “karakter derinliği” sayılıyor. Senarist “Gerçekçi olsun” diyor, yapımcı “Reyting getirir” diyor, RTÜK uyuyor. Sonra aynı dizi akşam yemeğinde ailenin ortasında izleniyor; 12 yaşındaki çocuk “o*ospu” kelimesini ilk kez evde, televizyondan öğreniyor.

İkili ilişkilere geldi mi iş daha vahim. Sevgililer birbirine küfürle hitap ediyor, “aşkım” yerine “a*k” diyor, sonra “çok samimi bir ilişkimiz var” diye övünüyor. Küfür, sevginin yeni ifade biçimi oldu. Kavga ederken değil, barışırken bile küfür var. Küfürsüz cümle kurmak “mesafeli” sayılıyor.

Neden böyle olduk?

Çünkü öfke birikti, nezaket tükendi. Çünkü “kaba olan kazanır” algısı yerleşti. Çünkü kabalığa tepki gösteren “züppe”, “yapmacık”, “elit” diye yaftalanıyor. Çünkü ceza yok, uyarı yok, utanma duygusu yok.

Küfür, artık sadece kelime değil; bir iktidar aracı. Küfür eden kendini güçlü hissediyor, küfür edemeyen kendini ezik. Toplumun en zayıf halkası, en gürültülü olan oldu.

Peki ne yapacağız?

Önce evde başlayacağız. Küfür evin kapısından içeri girmeyecek. Çocuk küfürle gelirse, kapıda bırakacak. Okulda öğretmen küfür duyarsa, veliyi arayacak; veli “çocuk işte” demeyecek. Televizyonda küfür varsa, kanalı değiştireceğiz; reytingi düşecek, yapımcı akıllanacak. Meclis’te küfür varsa, kürsüden indireceğiz; indirmezsek, biz de suçlu olacağız.

Bir milletin dili bozulursa, o millet bozulur. Osmanlı yıkılırken de önce dili bozulmuştu, hatırlayın. Bugün statlarımız pırıl pırıl, yollarımız geniş, köprülerimiz devasa… Ama iki kişinin birbirine “Merhaba” derken kullandığı kelimeler hâlâ kirli.

Küfür, bir kelime değil; bir virüs. Tedavi edilmezse, önce dili, sonra kalbi öldürür.

Dilimizi temizlemezsek, vicdanımızı da temizleyemeyiz. Ve unutmayalım: Bir toplumun ne kadar medeni olduğu, stadyumlarının ışığıyla değil, sokak arasındaki iki insanın birbirine nasıl hitap ettiğiyle belli olur.

Dilimizi yenileyelim. Yoksa çok geç olacak