Lunapark da Gitti Netekim!
Yazarlar // 12 Kasım 2025 Çarşamba 12:24

Ragıp GÖKER

Samsun’un hafızasını yitirme süreci sinema salonlarının kapanmasıyla başladı.
Sinema salonlarını, fuarın kapanması takip etti.
Büyük otel kapatılıp yerle bir edildiğinde, bu sonuncu kaybımızdır diye düşündük ama Samsun’dan uzak kaldığım iki ayın sonunda, önceki gün döndüğümde, Lunapark’ın da yeller estiğini görünce bir hüzün doldu içime ki sormayın.
Bizim kuşağın anı biriktirdiği yerlerdi Kent, Zafer ve Konak sinemaları.
Büyük Otel, mesela bizim kuşağın en rağbet gören buluşma yerlerinden biri ve belki de en önemlisiydi.
Bülent Ersoy’la mahkemelik oluşumuza neden olan kavgalı haber takibi, otelin büyük salonunda yaşanmıştı.
12 Eylül döneminin sahne yasağı koyduğu sanatçılardan biriydi Ersoy.
Prof. Dr. Mındıkoğlu’nun operasyonuyla cinsiyet değiştirmişti Bülent Ersoy ama nüfus cüzdanı kullanıyordu.
‘’Beşi bir yerde’’ unvanlı ‘Konsey Üyeleri’, erkekken kadın oluveren Bülent Ersoy’a, kadın kimliği vermiyor ve bu nedenle de sahneye çıkması yasaklanıyordu.
Lokman Kondakçı, Büyük Otel’de düzenlenen Termeliler gecesinde sahneye çıkması için Samsun’a getirmişti ki; Güneş Gazetesinde çalışıyordum o yıllar.
Röportaj yapmak istemiş ve bu nedenle kendisini aramıştım ama yardımcısı önce randevu verip, sonra ‘’Gece sahnede fotoğraf çekersiniz’’ diyerek randevuyu iptal etmişti.
Yasaklı sanatçıyı sahnede görüntülemek, daha önemli bir haberdi bizim için, razı olmuştuk haliyle ama otele vardığımızda geceye Samsun protokolünün de davetli olduğunu öğrenince, ‘’Manşet ayağımıza geldi’’ diye sevinmiştik ama geceyi düzenleyenler salona alınmayacağımızı söylediler.
Devletin sahne yasağı koyduğu sanatçıyı protokol mensupları dahil devletin resmi görevlileri izleyecekti; bu haber kaçmazdı.
Biz, ‘’Yasak dinlemeyiz, gireriz’’ dedik, onlar ‘’Almayız’’ diye direttiler.
Vali Erdoğan Cebeci, Emniyet Müdürü de Kamil Acun’du.
Her ikisi de önceki yıllarda Rahmeti Rahman’a kavuşmuş gazeteci dostu iki yöneticimiz, ‘’Basının alınmadığı yerde olmayız’’ diyerek, oteli terk ettiler. Zaten hiç oraya gelmemeleri gerekirdi ya, neyse.
Bir salona girer girmez saldırıya uğradık haliyle.
Bizim şikayetçi olmamız gerekirken, Bülent Ersoy bizden şikayetçi olmuştu. Geceyi, şimdilerde yerinde yeller esen Çarşı karakolunda geçirmiştik, sonra mahkemeye çıkmıştık.
Büyük Otel yok şimdi.
Oradan her geçişimde bu olayla birlikte yüzlerce habere imza attığım anılar gözlerimde canlanır, sizler de kim bilir ne kadar anı biriktirmişsinizdir Büyük Otel’e dair.
Lunapark’ın yıkıldığını gördüğümde yine 12 Eylül döneminde yaşanmış bir anım canlandı zihnimde.
Ki; Samsun’da hemen hemen herkesin fuar ve dolayısıyla Lunapark’la ilgili anıları vardır.
Hangimiz getirmedik Lunapark’a eşimizi ve çocuklarımızı?
Sevgileriyle el ele dönme dolaba binmiş olanlar, buna dair anılarını zihinlerinde yaşatacak artık bundan böyle.
Cuntacıların her söyledikleri kanun hükmünde bir dönemdi.
Lunapark’ın olduğu alanda Orduevi yapılması isteniyordu ama şehrin ileri gelenleri dahil kimse orada orduevi yapılmasını istemiyordu.
Aramızda bir tek rahmetli Mehmet Çebi’nin itirazı duyulmuştu.
Ticaret ve Sanayi Odası Başkanıydı rahmetli, bir kitap fuarı açılışı sırasındaydı sanırım, ‘’Orduevi mi yapacaksınız, yapın ama kendi bahçenizde yapın, bizim bahçemizi bize bırakın’’ demişti.
Şaşırmıştık elbette ama ‘’İşte şimdi yandı Mehmet Çebi’’ diye düşünmüştük.
Dik durdu rahmetli.
Hiçbir şey de yapamadılar.
Mehmet Abi Lunapark’ı kurtarmıştı.
‘’Hafıza-i beşer, nisyan ile maluldür’’ dendiği gibi, rahmetli Mehmet Çebi’nin cuntacılar karşısındaki dik duruşuyla kurtardığı Lunapark’ın Samsun hafızasındaki yeri, 40 yıl korunabilmiş, Samsun Lunapark’ı, Samsun’un kendi yöneticilerinin kararıyla yok edilerek, sessizce tarihin notlarından birine dönüşüvermişti.
Ne hazin bir hikayedir!