Türk Tarımının Sorunları
Yazarlar // 6 Kasım 2025 Perşembe 13:11

Ragıp GÖKER

Dünya Gazetesi’nde aynı dönemlerde; o yazar, ben bölge temsilcisi olarak çalıştığımız Dr. Rüştü Bozkurt’un, rahmetli Nezih Demirkent ve Osman Arolat’ın önderliğinde, gazetenin yazar kadrosuyla Anadolu’yu uçtan uca turlarken düzenlenen toplantılarda söylediği bir iddiasını ben de yazılarımda sıklıkla dillendiririm.
Ki;
O iddia, “Dünyada sadece tarım yaparak zenginleşen tek ülke yoktur ama tarım yapmadan zenginliğini de koruyabilen ülke yoktur.” fikri üzerine kuruluydu.

Tarım, bir ülkeyi tek başına zengin bir ülke yapmıyor.
Benim de zenginleşme bakımından kimi zaman sıklıkla dillendirdiğim Hollanda örneği, aslında büyük bir yanılgıymış.
Tarım gelirinin Hollanda’nın millî gelirindeki payı sadece yüzde 7 düzeyindeymiş.
Tarımdan elde ettiği gelirini ticarete dönüştürme gibi uygulamalarla bu oranı yüzde 12-13 seviyelerine çıkarıyormuş ama Hollanda’nın zenginleşmesindeki temel gelir tarımdan değilmiş yani.

Bütün buraya kadar söylediklerimden tarımın önemsiz olduğu gibi bir anlam çıkarılmasın sakın.
Sözün başında ne dedik:
“Dünyada sadece tarım yaparak zenginleşen tek ülke yoktur ama tarım yapmadan zenginliğini de koruyabilen ülke yoktur.”
Bir ülke, topraklarını işleyerek vatandaşlarını doyurmak zorundadır.

Balkan Savaşları’yla başlayan ve “Büyük Zafer”le sonuçlanan Kurtuluş Savaşı süreçlerinde de gördük ki; askerimize vereceğimiz tayındaki ekmeği yapabilmek için bile buğdayı dışarıdan alan bir ülke durumundaydık.
Hoş, günümüzde de savaş halindeki Rusya ve Ukrayna’dan buğday alıyoruz ve “Paramız var ki alıyoruz.” diyen Tarım Bakanları görev yaptı bu ülkede.

Kurtuluş Savaşı sonrasında kurulan Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri’nin ilk icraatlarından biri “Tarım Mektepleri”ni açmak olmuş.
30’lu yılların başında dünyayı kasıp kavuran Büyük Buhran sırasında ülkemizi ayakta tutan en büyük özellik, kendi kendine yetebilen ender ülkelerden biri olmamızdı.
Ki;
80’li yılların sonuna kadar da ülkemiz bu önemli özelliğini koruyabilmişti.
Artan nüfusumuzla birlikte tarımda ve gıdada kendi kendine yetemez olduk.

Kuruluşunun ilk yıllarında Düyun-u Umumiye döneminin borçlarını üzüm, incir gibi gıda ürünlerini satarak ödemiş bir ülke iken, günümüzde maalesef dışarıdan saman satın almak zorunda kalan bir ülkeye dönüştük.
Bu durum da tarım politikalarımızın yetersizliğini anlatmaya yeter sanırım.

Ne yapsak olmuyor.
Çünkü miras hukukundan kaynaklanan nedenlerle parçalı arazilerde yaptığımız tarım, çiftçilerimiz için geçim kaynağı olmaktan gittikçe uzaklaşıyor.
Kaldı ki; buna rağmen Avrupa’nın baskısıyla tarım sektörü için uygulanan sübvansiyonları da kaldırmış bulunuyoruz; Avrupa ülkeleri kendi çiftçisine sübvansiyon adı altında destek vermeye devam ederken üstelik.

Sübvansiyon uygulamasını yeniden başlatıp, tarımsal destekleri artırırsak tarımsal üretimi artırabilir miyiz?
Bundan da emin değilim aslında.
Bütün bunlar palyatif çözümler olarak görünüyor ki, kalıcı çözümler üretmeliyiz diye düşünüyorum.
Evvel emirde, miras hukukundan kaynaklı parçalı arazilerle tarım yapma alışkanlığımızı sonlandırmalıyız.
Arazi toplulaştırmayı başarmalıyız.
Hissedarların rızasıyla da olacak gibi görünmüyor; yasal düzenleme şart yani.

Nasıl olacak?
Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok.
İspanya örneği var ortada.
İspanya nasıl başardıysa biz de öyle yapmalıyız.
İspanya nasıl başardı?
Yasal düzenlemelerle, zamanın Tarım Bakanı’na verdiği yetkiyle elbette. O da şöyle işledi:
Bir tarla ekilmediğinde arazi sahibi ilk defa uyarılıyor, ikincisinde para cezası veriliyor; buna rağmen arazi ekilmeyip tekrar boş bırakıldığında hükümet anında o tarlayı kamulaştırıyor ve ekip-biçebilecek başka bir köylüye veriyor. Bu durumda tarlasını ekip biçemeyecek olanlar gönüllü olarak arazisini devrediyor ve böylece arazi toplulaştırmanın yolu açılmış oluyor.

Kalkınmamızı sürdürülebilir hâle dönüştürmek için tarım önemli.
Özellikle bizim gibi sulanabilen arazileri olan ülkeler için daha da önemli yani.
GAP gibi, ülkenin önemli kaynaklarını harcadığımız bir projeyi tamamlamış olmamıza rağmen, sulanabilir arazilerin hâlâ boş bırakılıyor olması hayret edilecek bir durum.
Tarımımızı geliştirmek adına bir adım atmanın zamanı gelmiş, hatta geçmiştir.