Pazar günü bir gurup Samsunlu Spor yazarı arkadaşla birlikte Samsunspor’un yeni bir zaferine şahit olmak için Beşiktaş Tüpraş (İnönü) stadındaydık.
Maçla ilgili haber ve analizleri spor sayfalarından takip etmiş olmalısınız. Bu nedenle bu yazı bir maç yazısı olmaktan öte tribünden – sokağa taşan küfür dilinin yaygınlaşmasına dair bir tespitte bulunma amacı taşıyacak.
Yüksel Yıldırım’ı hedef alan ve maç başlamadan hemen önce aşlayan küfürlü tezahürat, maçta hakemin son düdüğü çaldığı ana kadar sürdü.
Ne demişti Yüksel Yıldırım da, 40 bine yakın kişinin küfürlü tezahüratına muhatap olmuştu.
Yüksel Yıldırım, Samsunspor’un Beşiktaş’la denk bir takım olduğunu ve bu nedenle Beşiktaş’ı yenebileceklerini söylemişti.
Kıyamet koptu.
Yöneticisinden taraftarına ‘’Vay sen nasıl, Samsunspor’u, Beşiktaş’la aynı kefeye koyarsın’’ türünden söylemler hafta boyunca gündemi meşgul etti.
Beşiktaş 122 yılık bir çınar.
Büyük bir kulüp elbette.
Bu nedenle mütevazı bir Anadolu Kulübü olan Samsunspor’u Beşiktaş’la ölçmek mümkün değil.
Ve fakat.
Kulüp tanımı başka, takım tanımı başka.
Anlam farkı var yani ki; Samsunspor takımı, Beşiktaş takımından daha derli toplu, daha iyi top oynuyor.
Dünkü oyunda bunu gösterdi nitekim.
Beşiktaş’ın evinde galibiyeti ve dolayısıyla 3 puanı kaçıran takım Samsunspor’du.
Türkiye’de az-çok futbolu bilen herkes gibi Yüksel Yıldırım da bunu biliyor ve dillendiriyordu.
Üstelik katıldığı bir televizyon programında, sözlerinin başka anlamlara çekilmiş olabileceğini düşündüğü için de Beşiktaş camiasından özür bile dilemişti ama Yüksel Yıldırım’ın maça gelmiş olan oğlu ve kız evladı, 90 dakika boyunca babalarına edilen küfürleri dinlemek durumunda kalmıştı.
Bir evlat için ne büyük zulüm.
Oysa ne güzel bir stadyumu var Beşiktaş’ın.
Ter temiz.
Aydınlık.
Koltukları ve koltuk numaraları değişmiş ama koltukları işgal edenlerin dili, o güzelliklerle taban tabana bir zıtlık oluşturmaya devam ediyor maalesef.
Atatürk’ün şehri olmakla övündüğümüz 19 Mayıs’ın tribünleri farklı mı?
Hayır.
Orada da küfür dili hakım.
Trabzon’un stadında da, Fenerbahçe’nin, Galatasaray’ın ve hatta Süper Lig’den BAL’a ve dahi amatör maçların oynandığı bütün stadyumlarda ve salonlarda tribünlerinin ortak dili haline geldi maalesef küfür.
Hadi diyelim ki maç gergin, skor sıkıntılı, tansiyon yüksek.
Futbolun tansiyonu belli, tribün zaten duyguya açık bir yer.
Ama iş sadece statlarla kalsaydı, bu kadar üzerinde durmaya da gerek yoktu.
Sorun şu ki, küfür artık statlardan taşıp toplumun ana dili hâline gelmiş durumda.
Dolmuşa biniyorsunuz, telefonla konuşan genç bir erkek öyle bir kelime kullanıyor ki dolmuşun tüm sessizliği bir anda paramparça oluyor.
Metroda iki liseli genç kızın konuşmasına denk geliyorsunuz; dudaklarınız uçukluyor.
Sokaktan geçen bir grup arkadaşın esprisi, ağız dolusu küfürden ibaret.
Hani neredeyse “Küfür etmeden konuşamıyor musun?” diye sorasınız geliyor ama soracak cesareti de bulamıyorsunuz; çünkü cevap da küfür olacak muhtemelen.
Bir zamanlar ayıptı.
Küfür etmek tepki çekerdi, uyarılırdınız, utanırdınız.
Şimdi bırakın utancı, küfür etmek “samimiyet göstergesi” gibi sunuluyor.
Toplumda gerginlik arttıkça, öfke kabardıkça küfür dili, nezaket dilinin yerini aldı.
Neden böyleyiz?
Ekonomik sıkıntı mı? Var.
Sosyal medyanın arsız dili mi, her yere hakim olan.
Aile içi iletişimin kopuşu mu, çocuk artık anne-babadan değil, TikTok’taki fenomenlerden konuşmayı öğreniyor.
Televizyon programları mı, bağırıp çağırmaların reyting yaptığı bir ülkede, sakin konuşmak marifet sayılmıyor.
Kısacası, memlekette dil bozuldu çünkü hayat bozuldu.
Statlardaki küfür, tribünün coşkusundan çok, ülkenin ruh hâlinin dışavurumu oldu.
Ama hepsinden daha tehlikelisi şu:
Küfür eden artık ayıplanmıyor.
Küfür eden bir adım öne çıkıyor; uyaran, “fazla hassas”, “aşırı kibar”, hatta “garip” ilan ediliyor.
Toplumsal eşik, sessizce aşağı çekildi.
Peki ne yapacağız?
Dil terbiyesi evde başlar, okulda güçlenir, sokakta anlam kazanır.
Ailede küfür yoksa, çocuk dışarıdaki dalgaya kolay kapılmaz.
Statlarda aile tribünleri sadece tabelada değil, davranışta da korunmalı; küfür edenin maçla ilişkisi orada kesilmeli.
Toplu taşımada nezaket uyarıları yeniden görünür olmalı.
Medya ve sosyal medya rol modellerinin dili, gençlerin diline birebir yansıyor; burada da sorumluluk şart.
Çünkü dil bir kez bozuldu mu, toplumun vicdanı da bozulur.
Bugün statta duyduğumuz küfür, yarın sokakta, ertesi gün okulda, sonra evde karşımıza çıkar.
Toplumun sesi kabalaşırsa, toplumun kalbi de katılaşır.
Unutmayalım:
Bir milletin kalitesini, bulvarlarının genişliği değil; insanların birbirine nasıl hitap ettiği gösterir.
Statları yeniledik, yolları yeniledik, meydanları yeniledik…
Bir tek dilimizi yenileyemedik.
Ve tehlike tam da burada büyüyor.
