Asgari Ücret ve Açlık Sınırı
Yazarlar // 9 Aralık 2025 Salı 13:45

Ragıp GÖKER

Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 2026 yılı için mesaisine başladı. Başladı başlamasına ama sofradaki ekmek küçülürken, mutfakta tencere kaynamazken, komisyondan çıkacak rakamın kime şifa olacağı ayrı bir merak konusu.

TÜRK-İŞ’in Kasım 2025 araştırması diyor ki:
Dört kişilik ailenin açlık sınırı 29.827 TL.
Yoksulluk sınırı 97 bin TL’nin üzerinde.
Bekâr bir çalışanın yaşama maliyeti bile 38 bin TL.

Hâl böyleyken asgari ücret ne kadar olmalı? Cevap basit: Bu ülkede çalışanların insanca yaşaması isteniyorsa, asgari ücret açlık sınırının altında olamaz.

Ama hükümetin açıkladığı Kasım enflasyonuna şöyle bir bakınca… Ben, şahsen, asgari ücretin açlık sınırının üzerine çıkarılacağına dair güçlü bir işaret göremiyorum.

* * *

Ana muhalefet lideri Özgür Özel ise diyor ki: “Asgari ücret en az 30 bin lira olmalı.”

Doğru mudur?
Doğrudur.
Çünkü düzenli yemek yiyen bir insan bile 30 bin lirayı tartışırken, dört kişilik bir aile için bu rakam hâlâ mütevazı kalıyor.

Ama başka bir gerçek daha var: Türkiye’de çalışanların yüzde 60’a yakını asgari ücretle çalışıyor. Avrupa’da bu oran yüzde 6’yı geçmiyor. Bizde ise asgari ücret, adeta ortalama ücret hâline gelmiş durumda.

Böyle bir tabloda asgari ücreti 30 bin liraya çıkarırsanız…
Evet, işveren zorlanır.
Evet, birçok sektör nefes almakta zorlanır.
Evet, “istihdam daralır mı?” sorusu akla gelir.

Ama burada çok kritik bir ayrım var: 30 bin TL bir tekstil atölyesini, küçük esnafı batırabilir; aynı rakam bir banka şubesi veya büyük holding için hâlâ çok düşük kalır.

Asgari ücret 30 bin lira ve üstüne çıkarsa özel sektörün sorun yaşaması mümkün elbette.
Özgür Özel’in bu noktadaki önerisi ise şöyle: “Enflasyonun üzerindeki artışı Hazine karşılasın. Böylece işverenin yükünü hafifletelim.”

Muhalefetin bu çıkışı, en azından bir çözüm arayışıdır.
Çünkü enflasyonu doğuran ekonomik düzeni değiştirmeden, sadece asgari ücreti yükseltmekle kimse nefes alamaz.
Bir yanda çalışan geçinemeyecek, diğer yanda işveren ödeyemeyecek… Sonuç yine kısır döngü olacaktır.

* * *

Öncelikle ülkem, asgari ücretin ortalama ücret olma gibi bir utançtan kurtulmalı. · Ülkemde sendikalar, eşit işe eşit ücret talep eder hale gelebilmeli, yeniden grevli toplu iş sözleşmeleri yapabilecek duruma gelmelidir.

Sendika özgürlüğü ve iş güvencesi geri gelmeli, yani 12 Eylül’den kalan anti-demokratik sendika ve grev yasaklarının tamamı kaldırılmalıdır.

Sendikalar, dünyadaki örneklerinde olduğu gibi gerçekten ‘sendika gibi sendika’ olmalıdır.

* * *

İnancım odur ki; milletin temel talebi “yüksek asgari ücret” değil, “yüksek enflasyonun olmadığı bir ülke”dir.

Enflasyonun olmadığı ülkede açlık sınırının üstünde her ücrete herkesin rıza göstereceği bir gerçektir.

Enflasyonun dizginlendiği bir ekonomide asgari ücret tartışması bu kadar yakıcı olmaz. Ev kiralarının, market fiyatlarının, enerji giderlerinin her ay iki haneli artmadığı bir ülkede işçi de işveren de nefes alır.

Sözün özü:
Komisyon masada otursun, rakamlar havada uçuşsun ama gerçek şudur:
Asgari ücret tartışması, Türkiye’de sadece emeğin değil, ekonomik düzenin vicdan testidir.
Ve o testten kimse şimdilik sınıfı geçecek not alamıyor
!