istanbul sex shop casino siteleri istanbul evden eve nakliyat istanbul eşya depolama baker depolama
'Borç Yiğidin Kamçısı' Denir Ama...
Yazarlar // 17 Eylül 2025 Çarşamba 11:32

Ragıp GÖKER

“Borç, yiğidin kamçısı” demiş büyüklerimiz.
Büyüklerimiz demişse bir bildikleri vardır elbette.
Bu nedenle reddolunmaz böyle bir söz.

Ve fakat.

Alınan borç ödenecek elbette.
Bu durumda büyüklerimizin söylediği başka bir sözü de hatırlatmak isterim.
Ki; o da şudur:
Tatlı tatlı yemenin, acı acı çıkarması olur.”

Tatlı tatlı yeriz ama nedense yediklerimizi acı acı çıkaracağımız gerçeğini görmezden geliriz.

Nefes gazetesinden Nisanur Yıldırım’ın, Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi’nin Temmuz ayı verilerine dayandırdığı haberine göre 39 milyon 700 bin dolayında yurttaşımız kredi kartı borçlusu olarak yaşıyormuş.

Bu da şu demek:
Ülkemizde yaklaşık 2 kişiden biri borçlu.

Habere göre kredi kartı borçları son bir yıl içinde yüzde 48 oranında artmış.
Haliyle ödenemeyen borçların sayısı da artmış.
Ödenemeyen borçlar nedeniyle son altı ayda takibe düşen dosya sayısı 4 milyon 700 bin dolayında yükselmiş.

Borç yiğidin kamçısı nasıl olsa, değil mi?
Bu nedenle de ha bire borçlanıyoruz.

Mesela 1970 yılındaki dış borcumuzun brüt tutarı 2,7 milyar dolarmış.
O Türkiye, 12 Mart Muhtırası gibi çalkantılı darbe döneminden sonra 1974 yılında Kıbrıs’a çıkartma gerçekleştirmişti.
Kıbrıs Barış Harekâtı nedeniyle ülkemiz yoğun bir şekilde ambargoya maruz kalmıştı.
Kıbrıs Barış Harekâtı nedeniyle olsa gerek, 1970 yılındaki 2,7 milyar dolarlık dış borcumuz, 1977 yılında 11 milyar dolara kadar yükselmiş.

O zamanın hükümetleri de borcun yiğit kamçısı olduğunu işitmişlerdir elbette ama borcun bir yük olduğunun bilincinde olarak, kelimenin tam anlamıyla yoğurdu bile üfleyerek yemişler.

Kapitülasyonlar nedeniyle büyük acıların yaşandığı bu topraklarda, borçlanmanın da bir bela olduğunun bilincinde olarak fazla borç yapmamışız.
On yıllarca süren savaşların sonunda yorgun ve bitkin düşen bu millet, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan zaferle çıktıktan sonra Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş.

O yoksul halk, borç yükü altına girmeden, kısa sürede kapitülasyon belasından kurtulduğu gibi, demir ağlarla örülen ülkemizde onlarca fabrikanın bacasını tüttürmüş.
Cumhuriyetin ilk yıllarında savaş uçağı bile yapmışız.

Bizim müzelerimizde bir örneği var mı bilmem ama Hollanda, bizden aldığı o uçaklardan birini, üzerinde milletimize minnet duygularının ifade edildiği bir notla müzelerinin birinde sergiliyormuş hâlâ.

Şeyh Edebali’nin söylediğine inanılan “Geçmişini unutanlar, geleceğini doğru şekilde kuramazlar” şeklindeki sözün ışığında yol yürüyen genç Türkiye Cumhuriyeti, borç yükü altına girmeden, az zamanda çok büyük işler başarmış yani.

Ve fakat.

Ne olduysa 1990 yılından sonra olmuş ve dış borcumuz sürekli artmış.
1990 yılında 52,4 milyar dolar olan dış borcumuz, 2000 yılında 118 milyar dolara, şu sıralarda ise 530 milyar dolar seviyelerine yükselmiş.

Sıcak parayı tüketmek keyifli elbette ama ödemek zorunda kalmasak daha da keyifli hale geleceğiz.
Ama öyle bir dünya yok işte.

Borç yükü altına girmeden yaşamanın tek yolu üretmektir.
Ne demiş Ulu Önderimiz:
“Üretmeden tüketen milletler, önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini kaybederler.”

Allah muhafaza!