bonus veren siteler bonus veren siteler bonus veren siteler istanbul evden eve nakliyat cappadocia green tour istanbul sex shop
Meşrutiyet mi Demokrasi mi?
Yazarlar // 22 Temmuz 2020 Çarşamba 19:23

İsmail BAŞARAN

 

Rahmetli Mahmut Goloğlu hukukçu bir milletvekiliydi. 1960 öncesi Demokrat Parti’nin Trabzon Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bulunuyor ve partisinin de gurup başkan vekilliğini sürdürüyordu.

Trabzon’da mesleğimizi icra ettiğimiz dönemlerde aynı gazetenin yan yana sütunlarında komşuluk yaptığım ve kendisini tanımış olmaktan gurur ve onur duyduğum rahmetli Goloğlu’nun yazdığı bir dolu kitaptan birisi de “3.Meşrutiyet” adını taşıyordu.

Mahmut Goloğlu bu kitabında 1923 ve 1946 yılları arasını yani tek parti dönemini anlatıyordu. Tek parti döneminin bu bölümünü değilse bile 1960’a kadar olan bölümünün bir kısmını, çocukluğumda olsa da, yaşayanlardan birisiyim. Benden bir önceki kuşak insanlarının bire bir yaşadıkları benim de kenarından köşesinden yaşayıp hissettiğim bir durum vardı.

Tek partili iktidarların bürokratlar ve iş adamları üzerinde hissettirdiği baskısı. Yazılı olmayan ve kanuna kitaba sığmayan baskıydı bu. O dönemlerde insanlar özellikle de çevrelerinde sevilip sayılar iş adamları iktidar partisinin karşısında politika yapmaya çekinirlerdi. Siyasi partilere girmemek için her türlü bahaneyi uydururlar işlerine güçlerine bakarlar politikayı akıllarının ucuna bile getirmezlerdi. Neden?

Korku falan değildi bu. Ancak çekinirlerdi işte. Ya iktidar maliyecileri gönderir hesaplarımı incelettirirse. (Hoş inceleseler de belki bir eksiklik bulamayacaklar ancak, defterlerin incelenmek için alınması bile hoş kaçmazdı o dönemlerde) Ya belediye zabıtaları gelir işyerinde olur olmaz ileri geri konuşur ve eksik ararlarsa..

Ve bunun gibi basit nedenlerden çekinirlerdi işte iktidarın karşısında bir siyasi partide yer almaya ve politika yapmaya.

İyilikleri yanında bu ve benzeri iyilik olmayan durumları da vardı tek parti iktidarlarının.

3. Meşrutiyet diye adlandırılan dönemin ardından yıllar geçti. Türkiye çok partili hükümetlerle koalisyonlarla tanıştı, uyguladı. Azınlık hükümetleri kurdu. Köprülerin altından çok sular aktı sonunda yine tek parti iktidarına sıra geldi. Son günlerde kulaklarıma gelen fısıltılar bana işte o günleri hatırlattı.

Neler fısıldanıyor piyasalarda ve genç kuşaklar neden siyasi iktidarın karşısında bir siyasi partide yer almakta çekince görüyorlar?

Kolay değil. Devir ekonomi devri. Özellikle yarınlarını kurabilmek için işe ihtiyaçları olan genç kuşak politikacılar ve politika sevdalılarında “Bana ihale ve iş vermezler mi? Defterlerimi alıp incelerler mi?” korkusu ve çekincesi mi hakim, kolay değil her ne kadar adına CUMHUR ittifakı denilse de Türkiye yine tek parti hükümetiyle yönetiliyor.

Artık bundan sonra aklı başında olanlar Cumhuriyet mi yoksa Meşrutiyet mi sorusunu kendilerini sormak zorundalar, çünkü Başkanlık sistemi Türkiye’yi Cumhuriyet rayından çıkarmak üzere.

Meclisin bile artık yaptırım gücünün olup olmadığı tartışılır, Başkan sanına kendine birebir bağlı insanları alıyor, işi bilip bilmediklerine bile bakmıyor.

Biat kültürü hakim durumda, “Başkanım çok yaşa” dedin mi işin iş sayılır, yoksa.. İşin orasını düşünmek bile sıkıntılı galiba…

GÜNÜN SÖZÜ

Akıllı bir kafa daima, ona haksız olduğunu kanıtlayan üç budala bulur... (Nicolaus Cybinsky)