bonus veren siteler bonus veren siteler bonus veren siteler istanbul evden eve nakliyat cappadocia green tour istanbul sex shop
Aptal Atlar Yarışı
Yazarlar // 3 Şubat 2016 Çarşamba 00:00

Ragıp GÖKER

Ülkemizde şirketlerin uzun süredir kurumsallaşma sorunu yaşadıkları bilinir.
İş adamlarımız şirketlerinin kurumsal olmasını isteseler de bunu yapamazlar.
Kayseri Sanayi Odası için ‘’Kapsayıcı kurumlar ve tahammülsüzlük kültürü’’ başlıklı bir rapor hazırlayan Dünya Gazetesi Yazarı Dr. Rüştü Bozkurt, kurumsallaşamadan sürdürülen büyüme gayretlerini ‘’Aptal atlar yarışı’’ diye tanımlıyor.
Kuramsal çerçeve olmadan ve bir işin felsefesini doğru kurmadan, uzlaşılmış bir meşruiyet zemini yaratmanın mümkün olmadığını da söylüyor Rüştü Hoca.
Kasaba kültürü tuzaklarını kıramayan toplumlarda, maharet, ehliyet, üretkenlik yerine "...benim adamım" anlayışının egemen olduğuna dikkati çeken Bozkurt, bu bakış açısının, "Bindiğim at benden akıllı olmasın" algısından beslendiğini belirterek; aptal atlarlarla da kalkınma yarışı yapılamayacağını söylüyor ve tarihte, böyle bir yarışı kazanarak kalkınan toplumlara rastlanmadığını iddia ediyor.
Sahiden de, kendimizden daha akıllı birini sevemediğimiz gibi, farklı fikirlere de tahammül göstermiyoruz.
Kurumlar, toplumda oynanan oyunların kurallarını belirliyorsa, kurumların yapılarını sağlamlaştıran ya da sakatlayan algıların netleşmesi gerektiğini de belirten Rüştü Bozkurt, kurumların işlevlerini aksatan etkenlerden birini de hata kültürünün olgunlaşamamasına bağlıyor.
Rüştü Bozkurt’un şu çarpıcı tespitine sanırım herkes katılacaktır:
‘’Sağlıklı birey, topluluk ve toplum oluşturmanın çok temel dayanaklarından biri ‘hatırlama ve hata kültürünü’ oluşturmaktır.
Bunu oluşturamayan toplumlarda zamanın ruhu geliştirici değildir.
Özellikle kasaba kültürünü aşamayanlarda ‘tahammülsüzlük kültürü’ egemendir. Karşılaşılan olaylarda ilke ve kurallar önemsenmez; herkes kendi yerleşik doğrularına ve ezberlerine göre kestirme yargılara varır.
Çok yaygın olan  ‘özgüven eksikliği’, ‘düşman yaratarak taraftar toplama’ ve ‘suçu başkalarına atarak rahatlama’ anlayışı, tahammülsüzlük kültürünü alabildiğine besler.
Bu kültür, bizde öylesine yaygındır ki, önemli bir kuruluşun yöneticisi ‘Benden daha bilgili insanlarla çalışmak istemem’ cümlesini kurmakta hiçbir sakınca görmez.
Çok masum bir eleştiri yazısı için kendine bağımlı birimleri örgütleyerek, yapay protestolara sığınan sivil toplum örgütlerinin yöneticilerine bu ülkede rastlamak bir "istisna" değildir’’
Hiç birimiz ‘sütten çıkmış ak kaşık’ değiliz.
Beşeriz yani.
Hata da yaparız.
Mesele de galiba hatalarımızı kabul edip, etmemekle ilgilidir.
Kapsayıcı kurum olmanın ikinci adımı ise hesap verebilir olmaktır.
Bunu başarmanın yolu ise ancak kendine güvenmekten geçiyor galiba.
Biliriz ki en çok yanılanlar  ‘’Ben asla yanılmam’’ diyenlerin arasından çıkıyor.
Hatalarımızı kabul etmeli ve hatırlamalıyız.
Bu kültürün geliştiği toplumlarda, kişiler ve kurumların eleştiriden de korkmadıkları biliniyor.
Hatırlama kültürü gelişmiş ve tarih bilinci olgunlaşmış toplumlarda, kişiler ve kurumlar, eleştiriden de korkmazlar.
Rüştü Hoca bu durumun tersini ise ‘’Muhalefeti ihanet saymak’’ olarak tanımlıyor.
İşadamlarımız, siyasetçilerimiz kendilerine sıklıkla şu soruyu sormalıdır:
Aykırı düşünceye tahammülüm var mı?
Gerçek anlamda kapsayıcı kurumlar, özellikle endüstri 4.0 aşamasında daha önemli araçlar haline geliyor.
Sadece insanlar arasında değil, makineler, iş süreçleri, sistemler arasında eş zamanlı iletişimin kurulabildiği yenidünya düzeninde, tahammül kültürünü geliştiremeyenlerin topluma bir faydası olmadığı da biliniyor.
Şişkin egolarımıza yenilmeyelim.
Kendimize, kurumumuza ve de topluma faydalı olmak istiyorsak ‘’Akıl, akıldan üstündür’’ özdeyişini de hiçbir vakit unutmayalım.